Ana içeriğe atla

Depremden Sonra Anadolu Şehirleri Nasıl Olmalı?

6 Şubat 2023 Maraş depremlerinden sonra Anadolu şehirlerinin neden böyle kolayca yıkıldığını ciddi biçimde sorgulanma başladık. Deprem fiziği açısından bunun cevabı bellidir: Bu şehirler zayıf zeminli düz ovalarda yayılmıştır. Özellikle yüksek binalar için bu, faciaya davettir. Çünkü: 

1- Deprem, alüvyon/balçık/kum gibi zayıf zeminlerde enerjisinden bir şey kaybetmeden tüm gücüyle vurur. Kayalık zemin, moleküller arasındaki bağlar sayesinde enerjiyi emer. 

2- Deprem dalgalarının frekansı (sıklığı) ovada düşüktür. Yani daha seyrek ama daha büyük dalgalara sahiptir. Bu dalgayla aynı boyda olan yüksek binalarla rezonansa girince çok şiddetli sallayarak yıkar*.  Örneğin bir salıncağı sallayabilmek için arkadan seyrekçe (düşük frekansta) ittirmelisinizdir. Sıkça ittirdiğinizde salıncak olduğu yerde kalır. 

3- Dere boylarında rastlanan kumlu zeminde sıvılaşma tehlikesi vardır: sağlam sandığınız toprak titreştiğinde sıvı gibi davranabilir. Örneğin bir hazır kahve kavanozu içine bir kaşığı sapladığınızda fazla ilerletemezsiniz. Ama kavanozu şöyle bir salladığınızda kaşık kahve içinde rahatça ilerler ve kahvenin içine gömülür. Depremde bina temellerinin de başına aynı şey gelir. Üstelik sıvılaşma, temelin yer noktasında aynı olmadığı için temel yamulur, bina devrilir. Bina ne kadar sağlam yapılmış, "malzemeden çalınmamış" olsa da kullanılmaz olur. Bir ihtimal içinden canlı çıkılabilir, ama bir ihtimal. 

Son depremde de bu besbelli olgular gözlerimiz önüne serildi. Zirai araziye yapılan çok katlı konutlardan bazıları olduğu yerde çökerek yerle bir oldu. Bazıları bütünlüğünü koruyarak yan yattı, bazıları yan yattı ama yıkılmaktan kurtulamadı. Öte yandan ovadaki az katlı mahalleler nispeten az zarar gördü.

Ovalarda yapılan evlere ağaçlarla boyda olma sınırı getirilmelidir, yani azami 3 kat... Az katlı seyrek evler arasında rahatça güneş alabilen, sulak ve verimli toprakla doyasıya beslenen ağaçlar serpilip ulu ağaçlar haline gelir. Ekolojik, estetik ve rekreatif katkıları bir yana kökleriyle hem toprağı sıkıca tutarak depremin etkisini azaltabilirler. Çınar, okaliptüs gibi bazı tür ağaçlar bolca su emme yeteneğine sahiptir. Böylece zeminde temeli çürütebilecek olan suyu emer, zemini kurutarak sağlamlaştırır.

Tersine dağ köylerindeki az katlı köy evleri, ovadaki kadar olmasa da dikkat çekecek ölçüde hasar gördü. Çünkü deprem fiziğin göre sert zeminde deprem frekansı küçük olduğundan bununla aynı dalga boyunda olan küçük binalar daha çok zarar görür. Elbette sert zeminde enerji daha iyi emildiğinden ve sıvılaşma gibi bir problem de olmadığından hasar bir nebze daha azdır; düzgün bir şekilde yapıldığında küçük evler de depremi atlatabilir. Gelgelelim, ovadaki nüfusu bir şekilde tepelere aktarmak artık şart olduğundan buralardaki tatlı yamaçlarda yüksek binalar iyi bir çözüm gibi duruyor. Önümüzde TOKİ örneği var, deprem bölgesindeki yamaçta yapılmış bu yüksek konutlar iki depremde hiç hasar görmemiştir. Bu derece iyi bir performansı sağlayan faktörlerden biri tünel kalıp sistemidir.  Kibrit kutusu şeklindeki beton perde birimlerinden oluşan, hayli kunt ve sıkıcı olmasıyla eleştirilen (bence değil) bu sistem aslında işin doğasına uygundur; İskoçya'daki şatoları düşünün, onlar da kunt ve sıkıcı mıdır? Faktörlerden öbürü ise, tekrarlamak gerekirse yamaçtaki sağlam zemindir. Aslına bakarsanız TOKİ gibi bir devlet kurumunun böylesine sağlam bir zemini özellikle tercih ettiği söylenemez. Ovadaki verimli araziler şahıslara aittir, devlete ait olan araziler ise (ormanlar hariç) işte böyle "dağ başında" herkesin burun kıvırdığı kıraç yerlerdir. Fakat toplu konut için tek uygun yer oldukları muhakkak... 

Peki, insanların yaşadığı konut bölgeleri bir yana, ticaret, hizmet, eğlence binaları, işlek caddeler barındıran şehir merkezleri bu "dağ başlarına" nasıl kurulabilir ki... Bir kere buraları engebeli veya meyillidir. Buradaki yollarda işlek bir trafik sağlayamazsınız. Bu yüzden insanlar- bir tuzağa çekilir gibi dağdan inip düz ovalarda kentler kurdular. Dünyanın her yanında şehirler genellikle böyledir, Avrupa'ya bir göz atarsak, yaşlı bir kıta olduğu için deprem faaliyetleri sona ermiştir. Buralarda ovalar her ne kadar sel tehlikesine açık olsa da (doğa buraları yine eskisi gibi bataklık haline döndürmeyi ister), (güneyi hariç) deprem olmaz. Yine de bilirsiniz Avrupa şehirleri yüksek binalara Asya şehirleri gibi prim vermez. 

Dükkanlardan Kurtulmak

Depremde kentlere en feci zararı dükkanlar verdi. Bazı toplu konut sitelerinde altında bir ticari bölüm (banka/ market... vs) olan bina yıkılırken diğerleri ayakta kaldı. "Alan açmak için kolon kesmişler" şayiaları bir yana; kolon kesilmese bile, mağazaların açık ve ferah olması için duvarsız ve yüksek tavanlı inşa edilmesi yumuşak kat etkisi yaratır. Üst katlardaki daha kompakt, daha sağlam ve ağır olan konut bölümleri depremde kaskatı dururken alttaki cılız kolonlar patlayıverir, bina 4 metre boyunca düşerek yere oturur, dükkanda olanlar zaten hayatını kaybetmiştir, fakat çoğu defa bu darbenin şiddetine bina dayanamaz ve bütün olarak çöker. Kahramanmaraş'ın eski doğu kısmındaki Trabzon Caddesinin iki yanındaki apartman binaları da bu yüzden silme yıkılmıştır. Apartman binalarında, sitelerden farklı olarak üst katların çıkmalı olması, yani daha ağır olması işin tuzu biberidir. 

Öyleyse ovadaki bir kentte öncelikle dükkanları yasaklamak şart... Bu, en azından buradaki bina ihtiyacını bir nebze azaltır. Tıpkı son yirmi yılda sanayi işlevinin kentlerden uzaklaştırılması gibi (tam olarak başarıldığı söylenemez ya), ticaret işlevi de, özellikle ovalarda insanların yaşadığı konut bölgelerinden tamamen uzaklaştırılmalıdır. Eski Anadolu çarşıları mahallelerin dışında, kendine ait bir konumdaydı. Batı tipi konut altı dükkan anlayışı yoktu. 

Acil ve Kolay Çözüm

Anadolu şehirlerinde eğer nadiren sert ve düz platolar bulunabiliyorsa, buraları değerlendirilmeli... Hem de öyle böyle değil, Manhattan gibi gökdelenlerle doldurulmalı, üst katlarda ofisler, alt katlarda mağazalar... doyasıya işlek ve canlı bir şehir merkezi haline getirilmelidir. Ki aşağıdaki ovadaki verimli topraklar ve doğal sulak alanlar kurtulsun... 

Yüksek bir tepede kurulmuş olan Mardin şehrinden aşağıda Suriye'ye kadar yamyassı uzanan ovayı seyrederken yanımdaki bir Mardinli, "Biz buraya deniz deriz" demişti. Gerçekten de Ovaları deniz, üzerindeki dağ ve platoları adalar olarak düşünsek iyi ederiz. Böylece Anadolu'yu takım adalardan oluşan bir Endonezya/Filipinler gibi tasavvur edebiliriz. Hatta mesela İstanbul da böyle bir yerdir. 7-8 bin yıl öncesine kadar verimli geniş bir ova olan Marmara'da insanlar muhtemelen tarımcılık yaparken, Akdeniz'in bir anda hücum etmesiyle bu ovayı kaybetmişlerdir. Yerine gelen deniz, son yüzyıla kadar balık bakımından son derece zengin olmuştur. İstanbul'un üzerinde kurulduğu Çatalca yarım adası ise (Çatalca ovası hariç) büyük oranda uygun sert zeminli bir platodur. Evet, kendi içinde hafif engebelidir, büyük bir şikayet konusudur bu, ama en azından dağlık değildir. Böyle coğrafyalarda aradaki denizden nasıl balıkçılık babında faydalanılıyorlarsa, Anadolu coğrafyasında da aradaki ovalardan ziraat ve doğal sulak alanlar olarak faydalanılmalıdır. Denizin/ovanın üstünde kalan meyilli yamaçlarda toplu konutlar, düzlüklerde ise şehir merkezi (çarşı) olmalıdır. 

Radikal Çözüm

Eğer yakınlarda İstanbul gibi kentleşmeye uygun düzlük bir plato yoksa, her yer dağlıksa, bu şehir merkezlerini nereye kuracağız? Burada şahsen benim önerim, biraz radikal de olsa dağların içini düzgünce oymak olacaktır. Tünel açma teknolojisi epey gelişti, alçak ovanın 5~10 metre üst seviyesinden tüneller açılabilir, ortada tünellerin buluştuğu kavşakta ise çarşı kurulabilir. Farsça çar "dört" ve sû "yol" birleşiminden meydana gelen çarşı kelimesi dört-yol anlamındadır**. Çünkü çarşılar eskiden yolların kavşak noktasında oluşmuş. Öyleyse dağa açılacak en az iki tünelle bu çarşının ilk çekirdeği ortaya çıkacaktır. Daha sonra tünel boyunca karınca yuvası gibi oyuklar açılarak çarşı geliştirilebilir. Tüneller ve oyuklar elbette betonarme ile takviye edilmelidir. Alışveriş, depolama ve eğlence gibi işlevlerde gün ışığına ihtiyaç yoktur, hatta olmaması tercih edilir. Bugünün alışveriş merkezlerini yok yere kocaman ışıksız yapay oyuklar şeklinde bina etmiyor muyuz zaten? Bu dev binaların inşaat masrafı yerine dağı oyma masrafı gelecektir işte... Bu oyuk şehir, açılacak bir takım ışık bacalarıyla loşça aydınlatılabilir. Gece  aydınlatmak ise, ışığın gökyüzüne kaçamaması sayesinde daha hesaplı olacaktır. Üstelik şehir ışıklarının gökyüzünü kirletmesi, yıldızları görünmez kılması da sona erecektir. 

Atıklar?

Yüksek ve sert yerlerde yapılan yoğun kentlerin çöpleri ve atık sularının aşağıdaki denize, ovaya veya sulak alana verilmesi elbette büyük bir dert olsa gerek. İstanbul bunu yapa yapa sonunda Marmara denizini öldürdü (7-8 bin yıl önce Marmara ovasının ölmesi gibi). Anadolu'da insanların beslendiği zirai araziler, yabani hayatın, bilhassa kuşların beslendiği sulak alanlar, belki eski zamanın küçük kasabalarının az ve tamamen organik olan atıklarına dayanabilir, bunları doğal olarak dönüştürebilirdi. Önerdiğim yoğun şehirlerin atıklarına ise dayanamaz. Organik atıkların çok fazla oluşu bir yana, plastik gibi bir belamız da var bugün. Sanayi tesislerinin kimyevi atıklarını saymıyorum bile... Gelecekte depreme dayanıklı plato kentleri kurduğumuzda bu mesele bugün olduğu gibi yine karşımıza çıkacaktır. Modern arıtma çöp ayrıştırma ve su arıtma tesisleri bir yere kadar çözüm. Bu tesisler bile kuruldukları vadinin veya verimli ovanın ekosistemine zarar verir, kokusuyla insanları çevresinde barındırtmaz. "Ama n'apalım başka çare yok", "Ne şiş yansın ne kebap" türü bir çözüm, gerçek çözüm değildir. Bunun yerine bütünleyici bir çözüm lazımdır. Neyle bütünlenecek? diye sorarsanız, demin bahsettiğim dağ içi oyukları bunun cevabıdır. Dağ içinde tüneller ve çarşı için olmak üzere tek bir katman olmak zorunda değil, bunun hemen altında çöplerin ayrıştırıldığı, atık suların işlendiği bölmeler de oyulabilir. Tıpkı dev bir hayvan gibi olan dağ-şehir, böbreklerinde ve bağırsaklarında toplayıp zarar seviyesini makul seviyelere indirdiği atıklarını derleyip toparlayıp yine bir tünelle dışarı atacaktır. 


* https://www.youtube.com/watch?v=V0moXFkgz6w
** https://www.nisanyansozluk.com/kelime/%C3%A7ar%C5%9F%C4%B1



Yorumlar